ᯓ★ BÖLÜM 4

Chen Shuning.

Gözlerimi açamadım. Dün gece aldığım ilaç beni hareket edemez hale getirmişti. Bir nebze olsun bedenim dinlenmişti sadece, ruhum hâlâ aynı şekilde devam etmekteydi. Bilincim ile düşüncelerim hâlâ oradaydı. Etrafı hissedebiliyordum ve okul çantalarını toplayan çocukların sesini duyabiliyordum ama sanki bir tüneldeymişim gibi yankılanıyorlardı. Bazen net bir şekilde duyabiliyor, bazen de duyamıyordum. Rüyalarımdaki illüzyonlar beni kuşatmıştı sanki. Parmaklarımın hareket ettiğini hissettim ama aslında onları kaldıramıyordum bile. Doğrulmak istedim ama sayısız görünmez el beni yatağa bastırdı, ses bile çıkaramadım.

Zhou Ming ya da namıdiğer Zhou Kardeş bana seslenerek acele etmemi ve kalkmamı yoksa derse geç kalacağımı söyledi. Yavaşça ses çıkardım, yatağımın örtüsünü açtı, göz kapaklarım hâlâ kapalıydı, önümdeki parlak ışığı hissediyordum ama gözlerimi açamıyordum. Yüzüme hafifçe dokundu, “Chen Shuning, iyi misin?”

Burnumdan bir “hmm” sesiyle cevap verdim, Zhou Ming elindeki sıcaklığın normal olmadığını hissetti, alnıma dokundu, bir kargaşa içinde yorganı kaldırdı. Koltuk altıma soğuk bir şey soktu ve bir süre sonra dışarı çıkardı.

Gürültü kulaklarımı tırmalıyordu.

“38.5°, ateşi var.”

“Ateşi mi var? Çok kırılgan.”

“Tamam, burada boş boş konuşmayı bırak. Fiziksel durumunun ne kadar iyi olduğunu anlayamıyorum. Hocasından onun için izin isteyelim.”

“İyi ama onu burada yalnız mı bırakalım? Onun için ilacımız da yok.”

“Ona bakacak birini bulmalıyız. Birazdan dersimiz var. Bu *Miejue'nin dersi ve dönem sonuna kadar kaytarmayı göze alamayız.”

//Miejue: Lakap koymuşlar, “Miejue” isminin kelime anlamı ‘yok et ve ortadan kaldır’ olan Başrahibe Miejue (滅絕師太; Mièjué Shītài), Emei Okulunun radikal dogmatik lideridir. kaynak

Konuşmak için ağzımı açmak istedim ama sanki ağzım bantla sıkıca kapatılmış ve boğazım sıkılmış gibiydi, bu yüzden konuşamadım.

“Siz dersinize gidin, ben iyiyim” demek istedim.

Fakat boğazım mukusla kaplıydı, adeta onu tıkayan küçük bir taş vardı ve ses çıkarmamı çok zorlaştırmıştı.

“Önce gidip danışman öğretmeni bulacağım ve danışmandan onu revire götürmek için yardım isteyeceğim.”

Zhou Ming bir havlu sıktı ve alnıma koydu. Buz gibi serin zevk vücudumu biraz daha uyanık hissettirdi ama mücadele edemeyecek kadar tembeldim.

Ayrıldıktan sonra ışıkları söndürdüler. Kapının arkasındaki ayak sesleri kaybolduktan sonra gözlerimin önünde hiç ışık yoktu. Zifiri karanlık beni içine çekip hapsetti.

Kendimi sebepsiz yere yalnız, izole edilmiş hissediyordum. Yalnızlık, derinlerden yükselen korku, endişe, panik kalbimi parçalıyor ve başımın etini yiyordu.

Önceki manik dönemimin bedelini ödemem gerekiyordu.

Sanki aniden coşkulu bir ateş beni ele geçirmiş, denizin karşısındaki bir tekneye sertçe fırlatmış, sonraysa beni teknenin direğine bağlayarak üzerime gelen ve beni gecenin sonsuz loş karanlığına gönderen buz gibi dalgalarla baş başa bırakmıştı.

Kalbimin yanan kor alevleri, sanki buz ve ateşten oluşan bir dünyadaymışım gibi, iç içe geçmiş, birbirine karışmış keskin ayaz tarafından istila edildi.

Sanki bir sandalyeye bağlanmış gibiydim, bedenim zincirlenmişti ama ruhum hala benden uzaktaydı, kırıp dökmek, parçalamayıp yok etmek, çığlık atmak istiyordum, sessizliğe dayanamıyordum artık.

Yüzümdeki ıslaklığı hissettim, yine ağlıyordum, ellerim yorganı kavradı ve zifiri karanlıktan doğrulmak için çabaladım. Başım ağrıyordu ama tereddüt etmeye cesaret edemedim, kalbim ateşle kavruldu. Havlu alnımdan kayıp düştü ve giyinmeye başladım, gömleğimde toplam beş düğme vardı, onları göremiyordum, düğmeleri iliklerken ellerim titriyordu. Düğmeleri iliklemek yaklaşık on dakika sürdü, bu süre zarfında gözyaşlarım akmaya devam etti, bu da görüşümü neredeyse tamamen bulanıklaştırdı.

Neden bu hale geldim?

Başkalarının gözünde kendinden emin, neşeli ve asla pes etmeyen biri olmam gerekirken, neden şimdi düğmelerimi bile ilikleyemiyorum?

İçimden bağırıp durdum ama sadece gözyaşlarım sessizce cevap verdi bana.

Endişeli bir şekilde kıyafetlerimi giyinip aşağı indim, artık derse normal bir şekilde gitmem gerektiğini, burada kalmamam gerektiğini düşünüyordum.

Merdivenleri kaçırdım ve aşağı düştüm. Sanki dünya iki kez alt üst oldu. Daha doğrusu iki kez aklım alt üst oldu.

Ayağa kalkacak gücüm yoktu, beynime oksijen gitmiyor, uzuvlarımı hareket ettiremiyordum. Soğuk zemin beni inanılmaz rahatlatıyordu. Acı vücudumun her yerini kaplamış çığlık çığlığaydı ama bana zevk veriyordu. İtiraf etmem gerekiyordu ki... Hastaydım.

Gözyaşlarım o andan itibaren durmadı, bas bas bağırarak ağlamaya başladım, bunu daha önce hiç yapmamıştım, titriyordum ve damarlarımda soğuk kan dolaşıyordu. Varoluşa karşı tiksintiyle doluydum.

Kokuşmak, çürümek, cesetler, yitip gitmek ve ölüm. Bu kelimeler kafamın içinde sonsuz bir döngüde yankılanıyor, zihnimde depolanan görüntüleri tekrar tekrar oynatılıyordu. Çığlık atmak istedim fakat gerçekten bağırıp bağırmadığımı bilmeme imkan yoktu, gerçek dışı bir bilinç karmaşasına girmiştim.

Bir anda büyük bir güç tarafından sürüklendim, biri beni kollarına aldı, tüm gücüyle rehberliğe ''yardım edin!'' diye bağırıyordu ve ben birinin gerçekten bağırdığını, yüreğimdekini haykırdığını belli belirsiz duyabiliyordum. O anda söylemek istediğim tek şey ''bana yardım et''  idi.

Ama ben açıkça dört yıldır intiharı düşünen birisiyim.

Boğulduğumu hissederek tekrar mürekkep rengi okyanusun derinliklerine düştüm ve sonsuz bir yer çekimi bacaklarıma baskı yaptı.

Birbiri ardına gelen kayalar bacaklarıma yükleniyor, iyice ezilen bacaklarımın kan revan içinde kaldığını hissediyordum.

Çığlıklarım sessizdi.

Hareket edemiyordum.

Durmak bilmeyen bir korku, ölüm duygusu bana doğru geliyordu.

Vücudum yavaş yavaş çürümeden yok olmaya doğru gidiyordu ve enerjim tükenmişti, aralarına kısa süreli bir çılgınlık ve kaygılarım serpiştirilmişti.

Birden şiddetle dibe battım - uyandım.

Gözlerim irileşti. Gözlük takmadığım için görüşüm bulanıktı. Yeniden odaklanırken, monoton ceket ve kulaklarındaki siyah küpeler bana bu kişiyi, bana bir kutu Huoxiang Zhengqi Suyu alan kişiyi, hatırlattı.

Tang Fengxing, o neden burada?

Hastane yatağında nefes nefese kaldım. Uzun süredir dinmeyen korku, kaygı ve çaresizlik kafamı karıncalandırdı, yeniden gözyaşı dökmeme neden oldu.

Neden böyleyim? Hiç normal değil, hiç ben değilim. 

Neden başkaları beni hâlâ böyle görüyor?

Ayağa kalkmak için çabaladım ve bağırmaktan kendimi alamadım, içimden gelen kontrol edemediğim boğuk bir ses kükredi: “Çık dışarı! Defol git buradan! Bana bakma öyle!”

Tang Fengxing serum takılı olan elime bastırdı, her şeye rağmen mücadele etmeye devam ettiğim için yastık elimin üstünü acıtıyordu.

Aceleyle titreyen kollarımı tuttu, bana sarıldı, sırtımı okşadı ve beni sakinleştirdi: “Chen Shuning, sorun yok, burada başka kimse yok, korkmana gerek yok, bana her şeyi anlatabilirsin, nefes al, nefesine dikkat et, hepsi bu. Korkma, her şey yolunda, korkma.”

“Ben buradayım, bir şey olursa bana seslen, sorun yok.”

Şafağın güzel melodisi* ya da başka nedenlerden dolayı, kalbimdeki mani gerçekten bastırılmıştı, roller coaster yokuş aşağı iniyordu, hareket edecek gücüm yoktu, zihnim ve bedenim mücadele etmek istemeyecek kadar tükenmişti, kurtulmak için hiçbir isteğim yoktu, sadece omzuna yaslandım, gözyaşlarım sel oldu, inci taneleri teker teker süzülüyordu yanaklarımdan.

//Xiaosheng: şafak anlamına geliyor fakat şafak davulunun çıkardığı güzel 
ses olduğu yazıyor baidu'da bu yüzden şafağın melodisi olarak çevirdim.

Kulağıma fısıldadı, “Çok uzun süre ağlama, on dakika ağla, çok uzun süre ağlamak vücuda zarar verir.”

Bu şekilde ikiyüzlü ve korkak olduğumu biliyorum.

Ama yine de itiraf etmeliyim ki uyandığım anda içimden buranın en tepesinden aşağı atlamak geldi.

Bunun hakkında konuşamazdım, tekrar içime atmam gerekiyordu.

Bir zamanlar normal bir depresyon ve mani dönemim vardı, ancak zaman geçtikçe ve biriktikçe normal dönem çok kısaldı ve ona hakim olamadım.

Tang Fengxing bir çocuğu ikna etmeye çalışır gibi sırtımı okşadı ve yanımdaki "Küçük Güneş"* ısıtıcısının ısısını yükseltti. Sırtımı sıvazladı ve şöyle dedi: “Bu kadar çok ağlama, histerik olma, kalbini yırtma, bu sağlığın için iyi değil.”

//Küçük Güneş: Çinde son zamanlarda popüler olan bir ısıtıcı türüymüş, 
bizim minik masa vantilatörlerine benziyor fakat ısı veriyor. 
Kış ve sonbahar aylarında sıkıkla kullanılıyormuş. kaynak

Hastalığım sırasında bu sözleri anlamak bir yana, dinlemek bile zordu.

Tang Fengxing, yavaşlamadan ve mevcut çılgınlığımı hafifletmeden önce bana sabırla tekrarladı. Elini sıktım ve bilinçsizce bağırdım: "Ölmek istiyorum."

Onun benimle ciddi ama nazik bir ses tonuyla konuştuğunu duydum. "Bu doğru değil, buna izin veremem."

Uyandığımda sadece birinin beni revire götürdüğünü hatırladım ama tekrar kendime geldiğimde ruh halim tamamen sakin ve zihnim bulanıktı. Tang Fengxing artık orada değildi ve aramızdaki diyaloğun çoğunu hatırlayamıyordum. Bu kadar uzun süre sonra gerçekleşen ilk temasımızın anısı gözlerimi açtığımda kaybolmuştu, yok olmuştu.

Gelecekte bir noktada, ölmek üzereyken, aniden hatırladım. O zaman kırık döküktüm ama onu sıcak bir şekilde kucakladım. Ölürken onu düşündüm ve ayrılırken hiç üşümedim.

⋅˚₊‧ ଳ ‧₊˚ ⋅
Merhaba dostlar 4. bölümümüzü de çevirmiş bulundum devamını da çevireceğim umarım seriyi seviyorsunuzdur hehehe 

Buraya romanın audio dramasının müzik videosunu ekliyorum. İkisinin görünüşünü de içerdiği için kafamda daha belirgin oldular bu yüzden sizin de kafanızda belirsin istedim T^T Chen Shuning <3 Biri açılmazsa diye 2 formatta koydum ikisi de aynı video