ᯓ★ BÖLÜM 1 


DİKKAT !! 
BU SERİ İNTİHARA YÖNELİM, 
DEPRESYON, ŞİDDET, KAN,
KENDİNE ZARAR VERME VB. RAHATSIZ
 EDİCİ SAHNELER İÇERMEKTEDİR

!! HERHANGİ BİRİNE KARŞI HASSASSANIZ VEYA 
TETİKLENEBİLECEKSENİZ OKUMAMANIZ TAVSİYE EDİLİR !!


[Chen Shuning'in Bakış Açısı]

Evet, ben Chen Shuning.

Üniversitede herkes tarafından sevilen ve ortaya çıktığımda çiçeklerin yeşerdiği* neşeli biriyim.
Aynı zamanda da dördüncü yılımda intihar etmeyi planlayan birisiyim.

// 花见花开的开朗人 (Huā jiàn huā kāi de kāilǎng rén) = çiçeklerin açtığını gören neşeli bir insan.
Çince bir deyim ama bizdeki yüzünde güller açmakla yakın anlamlı.
 
Kışın bedenimin donmasına, çamur birikintisine batmasına ya da bir kozaya sarılmasına neden olacak kadar sersem ve uyuşuk olmaktan yoruldum.
Sabahları sanki boğuluyormuş gibi kalkıyor, nefes almakta bile zorlanıyorum artık, kontrol edilemeyen bir keder içerisindeyim.
Normal bir insandan zombiye dönüşmek, hüzün denizinde boğulmak ve artık hava almak için dışarı çıkamamak gibi bir şey bu his.
Ve ne olursam olayım kendimi öldürme isteğimi durduramıyorum.

Yaza geçtiğimde bir zombiden Oyunbozan Ralph'e* dönüşeceğim. Filmdeki Oyunbozan Ralph gibi, geceleri uyumama gerek kalmayacak. Uyuyamayacağım ve o kadar enerji dolu olacağım ki yemeden, içmeden ve uyumadan bir hafta geçirebilecekmiş ve hatta oyun parkında iki tur atabilecekmişim gibi hissedeceğim.

// 2012 Yılında Disney tarafından yayınlanan Oyunbozan Ralph, bir animasyon filmi.

Sahte.

Uyuyamıyorum, sadece uyuyamıyorum. Yüreğimdeki çukurda yanan bir ateş, huzursuzluk ve aklımdan çıkmayan tek düşünce bir şeyleri kırmak, parçalamak ve yok etmek. Bu zamanlarda uyumasam da sınıfta uyuklamıyorum, o kadar enerjiyle doluyorum ki kahve içmekten daha iyi geliyor.

Bir sürü plan yapar, her şeyi yapabileceğimi hissederim, sanki kristal küresi olan bir büyücü olur, her şey kontrolüm altına girer, içeriği ne kadar zor olursa olsun her şeyi çalışabilir, altıncı hissimi ve zekamı kullanabilirim. Zihnimin keskin bir şekilde zıpladığı, bu huzursuz mani dönemini seviyorum.

 Ama bu vaktin bedelini de öderdim, tek bir anım öfkeye dönüşür, bazen aklımı kaybeder, duygusal kapı vanasını çeviremez o selle akıp giderdim. Öfke ben olurdum. Mantığımla ben boğulurdum. 

  Sırf bir kelime ya da yüzlerindeki ifade yüzünden insanlara yumruk atıyor ve onları incitiyor, hatta duygusal patlamalarımın ve kontrol kaybımın bipolar bozukluktan kaynaklandığı gerçeğini gizlemek için bahaneler uydurmak zorunda kalıyorum.

Kendimi böyle sevmiyorum.

Ama elimde değil.

Kulağa çok vasat geliyor.

Beynim olması gerektiği gibi çalışmıyor ve benim gerçekten elimden hiçbir şey gelmiyor.

Beynim çalışmak istemiyor, ben de nefes almak istemiyorum.

İlaçlar tarafından kontrol edilmek istemiyorum ama yine de kontrol ediliyorum ve bunu değiştirecek gücüm yok. Ancak hastane tarafından kontrol edilerek ölmek istemiyorum, bu yüzden bu “ben ”in ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorum, Chen Shuning olmadan dünya çok daha iyi olacak, kendimi ortadan kaldırma fikri giderek daha cazip hale geliyor.

Sevdiğim özel bir yeteneğim var, kendimi gizleyebilirim, herkes sıcak ve ruhlu olduğumu düşünür, kelimeler olmadan konuşabilirim, her seferinde bir gülümseme takınarak herkese yardım edebilirim, yorgunluktan korkmuyorum, acı çekmekten korkmuyorum, parlaması asla durmayan bir güneşim. Kalbim hiç kimsenin fark etmesinin mümkün olmadığı depresif bir boşlukla dolu.

Bu gerçekten herkesi memnun ediyor, ne kadar da iyi bir çözüm.

Artık zaman daralıyor gibi görünüyor çünkü duygularımı neredeyse hiç kontrol edemiyorum. Bir hafta önce sadece bir grup ödevi yüzünden tartışmaya girip birini yaraladığımdan beri bunun farkındayım. Kavganın tek nedeni, o zamanlar en doğru olduğuma, Kutsal Ruh'umun yanılmaz olduğuna ve kimsenin bana karşı çıkamayacağına inandığım bakış açımı çürütmüş olması ve bana karşı çıkan herkesin gözden kaybolması gerektiğini düşündüğüm imasında bulunmasıydı.

İşlerin ciddileştiğini, kibir, rehavet ve şiddet dolu ruh halimin iflah olmaz hale geldiğini bir sarsıntıyla fark ettim. Okul hastanesine gittik ve koridorda tek başıma oturup yaralı sınıf arkadaşıma ilaç uygulanmasının bitmesini bekledim.

Ruh halim bir rollercoaster yolculuğu gibiydi, heyecandan dibe doğru düşüyor, sırtımı dayayacak yer bulamadığım bir güçsüzlük çöktü omuzlarıma ve kendimi öldürme dürtüsü yayılıyordu kafamın içinde. Aklım başıma geldikten sonra yaralı sınıf arkadaşımdan özür diledim ve tıbbi masraflarını karşıladım. Sınıf arkadaşım beni affetse de ben kendimi affedemedim.

Yanaklarımda bir ıslaklık ve sıcaklık hissettim ve tekrar ağlamaya başladım. Gözyaşlarım sanki bir sel kapısı açılmış gibi yüzümden aşağı damlamaya devam ediyordu ve nefes alamıyordum. Nefes almak istemiyordum.

Depresyonum ve mani krizim aynı anda oldu ve şimdi intihar planımın rayına oturması gerekiyor.

Ama... 

...dördüncü kış geldi ve ben defterimi kaybettim.

Bu kesinlikle benim intihar planım değildi, hatta birisinin başka birisine aşık olma sürecinin ve gizli aşkının tamamıyla doluydu! Kitabı sinirle kapattım, zaten içindekileri okumak istemiyordum, başkalarının özel hayatına burnumu sokmak gibi bir huyum yok.

İyi düşünülmüş planlarımın hepsi oradaydı, zaman, yer, koşullar, tarz... hepsi ayrıntılıydı, ilk sayfaya bir kuram bile yazmıştım, bu kadar özenle yazılmış bir kitapçığı nasıl kaybederim?!

Kış yüzünü göstermeye başladı ve gece sessizliğinde agresif ve düşük ruh halimi zapt edemediğimde kollarımda ve uyluklarımda kontrolsüzce bıraktığım çizikleri örtmek için bir şekilde giyebildiğim kadar uzun kollu giyiyorum. Buna rağmen düşük ruh halimi bastıramıyorum.

Planımın titizlikle yapılması gerekiyordu ve defterim olmadan yanlış bir adım atarsam kazara ölmek yerine intihar ettiğimin ortaya çıkmasından korkarak içten içe paniklemeye başlamıştım bile.

Geçtiğim tüm yollara, oyun alanına, yemekhaneye, sınıflara, kütüphaneye, hatta tuvalet dahil olmak üzere gittiğim her yere gelişigüzel göz atıyormuşum gibi yaptım.

Bulunacak bir şey yoktu, dışarıdan bakıldığında sakindim, kampüs yolunda kasıla kasıla yürüyordum ama bakmaktan fazlasını yapıyordum, merak ediyordum.

Açığa çıkacak mıyım, danışmana haber verilecek mi?

Aileme söylenecek mi- Ah bu önemli değil, ailem yok hahahahahaha ......

Bazen bir gün aniden fark edilip hemen hastaneye götürülmekten, ilaç ve iğne almaya zorlanmaktan korkuyorum.

Bazı zamanlarda birisinin söylediği ya da yaptığı bir şeyin kasten beni hedef aldığını ve bunun bana zarar verme niyetinde olduğunu düşünüyorum.

Vücudum titriyor ve kollarımdaki kesikler iyice gizlensin diye kıvrılmış uzun kollarımı biraz daha aşağı çekiyorum. Fark edilmekten korkuyorum. İlkokuldan üniversiteye kadar neşeli ve hevesli, yardımsever ve konuşkan, pozitif ve iyi huylu bir kişiliğim vardı.

Kılavuz bulunursa ve yaralarım keşfedilirse, karakterim mahvolacak ve beni normal insanlar listesinden çıkaracaklar, en azından bu dünya üzerinde iyi bir izlenim bırakmalıyım.

Sonsuza kadar hatırlanmak istemiyorum, sadece gelecekte insanların ağzında sakız olmamak istiyorum ve bu, kendini öldürüp yıllar boyunca kötü bir isim bırakmanın imajının tam tersi bir örnek. Bu yüzden kışın kazara bir ölüm, mükemmel bir intihar planı oluşturmak istiyorum.

Ben ilkeli bir intihara meyilliyim, prensiplerim var.

Başkalarının başına bela olamam, başkalarını etkileyemem, benim yüzümden başkalarının kendisini suçlamasına izin veremem vs.

Tek amacım sessizce intihar edebilmek.

Peki nasıl oldu da tam bu noktada defterim kayboldu?!

Umarım iyi kalpli biri bulur ve bana geri verir, ifşa etmez, gerekirse sus payı veririm ama umarım sözünün eri olur.

Dün nereye gitmiştim? Saçlarımı tuttum ve dünü hatırlamaya başladım, beynim bir projektöre dönüştü ama karanlık köşelerle dolu, içinde oynayan film çürüyen bağırsaklardan farksız, gelişigüzel çalkalandı. Kış gelince hafızam boka sarıyor çünkü gerçek mi yoksa bir rüyadan mı ibaret olduğunu anlayamıyorum.

Dün, insanlarla tanışmak ve onlarla yüzeysel bir ilişki sürdürmek adına, Zhou Ge'nın doğum günü partisine yetişebilmek için bisiklete bindim.

Yatakhanedeki yatağımda planımı mükemmelleştiriyordum ve kapağını kapatır kapatmaz Zhao Jun elimden kapıp götürdü.

Kalbim sıkıştı ve öfkeyle bağırdım, “Günlüğüm, eğer onu bir saniye bile açmaya cesaret edersen, ölmek zorunda kalacaksın!”

Zhao Jun muhtemelen benden gerçekten çok korkmuştu, ne de olsa onun önünde birisini yüzünü kanatana kadar dövmüştüm, yurda döndüğümde benim çok iyi huylu bir insan olduğumu, ilk kez birisine vurduğumu ve aynı zamanda bunun için hastaneye gönderildiğimi söylüyordu. 

Sanırım söylediklerimi yapabileceğimi biliyordu, ayrıca ne de olsa başkasının mahremiyetinin gözetlenmesi ve karıştırılması gerçekten uygun değildi.

Zhao Jun akıllıca davrandı ve kitabı açmadan dokunarak işaret etti ve her şekilde kendine bir eğlence buldu: “ Chen Shuning, hâlâ günlük yazıyorsun. O kadar zarifsin ki bir kıza aşk mektubu yazıyor olamazsın. ”

“Yazmam imkansız, para kazanmak en önemlisi, kız arkadaşa gerek yok.” Kıs kıs güler gibi yaptım ve onun eğlencesine katılarak onu hayal kırıklığına uğrattım.

“Tamam, tamam, yazmayı bırak, Zhou Ge'nın doğum günü partisi var, sen de hemen toparlan ve benimle gel.”

Tek bir kişiyi bile tanımadığım ve hevesliymiş gibi davranmak zorunda kaldığım, başka bir şey yapmak için kalan isteğimi, bir hafta boyunca gücümü ve enerjimi tüketen bu partileri sevmiyorum.

Zhou Ge genellikle bana karşı oldukça iyi davranır, kışın iki gün üst üste günde üç öğün yemek yemediğim için spor dersinden sonra hipoglisemiden dolayı bayılmıştım ve o bunu fark etmişti. Beni dinlenmem için revire gönderdikten sonra ağzıma zorla çörek tıkmıştı. Yemek yemeyi reddettiğimde midemin iyi olup olmadığını sordu ve beni büyük bir hastanede kontrole götürmek için ısrar etti.

Ve ben bu yüzden hiçbir ipucu ortaya çıkmasın diye kendimi açlıktan öldürme planımdan vazgeçtim.

Ama aynı zamanda ilk intihar girişimim başarısız olmuştu.

Bu planın üstü çizildi, bu planın başarı koşulları için bir kişinin üç gün ve üç gece boyunca yemeden içmeden dışarıda kalması gerekiyordu ve kesinlikle intihar gerçekleşecekti, ancak başarı olasılığı çok düşüktü, ayrıca bunun bir intihar olduğu kolayca anlaşılabilirdi ve mükemmel kazara ölüm görüntüsüne ulaşamazdı.

Kafam bu düşüncelerle dolmuşken ve tam elim ayağıma dolaşmışken Zhao Jun defterimi aldı ve “Gelmezsen onu sana geri vermeyeceğim” diyerek salladı.

Zhou Ge, Zhao Jun'un sınıfından çok iyi bir arkadaşıdır ve muhtemelen Zhao Jun'u beni getirmesi için ayarladı. Onun popülaritesi yüzünden muhtemelen bütün sınıf orada olacaktı ve hakkımda sorular sorarak beni rahatsız edecekti.

Buna mecbur kaldım, kalbim o kadar kavrulmuştu ki tek kelime etmek istemiyordum, ona yumruk atmayı, kanadığını görmeyi, kırmızıyı görmek istiyordum, yaptığımın başkaları tarafından anlaşılmayacağı şekilde neresine vurabileceğimi düşünüyordum.

Sonunda, şantaja uğrayan zavallı defterimi takip ettim, aşağı indim ve bisikletine yanaştım. Nihayetinde defteri bana fırlattı ve ben de rüzgârda açılmasın diye metal bir tokayla bağlayıp bisikletin sepetine koydum. 

Önce Zhao Jun bindi ve olabildiğince hızlı sürdü, bana sadece yolda ilerlemeye devam etmemi ve orada olacağımı söyledi. Birkaç dakika boyunca okul yolunda ilerledim, yüzüme vuran rüzgâr biraz huysuzluğumu gidermişti ama yine de boğazımda düğümlenen öfkeli duyguyu bastıramıyordum.

Bu kadar küçük bir şey için neden bu kadar uzun süre kızgın olmak zorundaydım?

Bisikletimi başım eğik sürüyordum ve bir anda diğer taraftan Voldemort gibi siyah giyinmiş birisi bana doğru uçuyormuş gibi yaklaştı, ben bir oyun NPC'si değilim, kaçınmak için yeterince zamanım yoktu ve doğrudan ikimiz kafa kafaya çarpıştık.

Sersemledim, gözlerimin önünde altın rengi bir ışık belirdi* ve ''Voldemort'' tarafından çekiştiriliyordum. Onu göremiyordum, gözlüklerim kırılmıştı. Kolumu tuttu ve “Chen Shuning, sen iyi misin?” diye sordu.

// Altın rengi ışık derken bildiğiniz gözlerin önünde sersemlendiği zaman 
animasyonlarda görülen parlak yıldızlardan/ışıltılardan bahsediyor, altın ışık demeyi tercih etmiş.


İyi gibi mi görünüyorum? Neredeyse beyin kanaması geçiriyordum!

İki bisiklet birbirine çarpıştı ve neredeyse yapışacak kadar yakındılar. Aceleyle yanıma düşen siyah deri defteri aldım ve düğmeleri açılmış mı diye kontrol ettim.

Durun bir dakika! Çarpışma kazara bir ölüme neden olacak kadar yakındı!

Durun! Durun! Prensiplerim ihlal edilmemeli. Beynimde beliren neşeyi aceleyle sildim ve onun yerine kontrol edilemez bir öfkeyle doldum.

“Bana vurdu” cümlesi kafamda yankılandı, bunu bilerek mi yaptı? En başta bana zarar vermeye mi çalışıyordu?

Ani ve aşırı panik tüylerimi diken diken etti, sanki bana bakıp duran bir çift göz tarafından izleniyordum, beni izliyordu, boş ve katıydı, beni olduğum gibi yargılıyordu ve hep bir gün ortaya çıkıp benim gibi günahkârların hayatlarından vazgeçerek günahlarının kefaretini ödeyeceklerini söylüyordu.

Kaçacak hiçbir yerim yok.

Günahlarımın kefareti için intihar etmeyi seçtim, peki neden hâlâ böyle oyalanıyorum?

Bırakmaya niyeti yokmuş gibi kolumu kavramıştı, bu yüzden ben de korkumu gidermek için şiddete başvurdum.

“Defol!” diye bağırdım. Ve onu güçlü bir şekilde ittim.

Kontrolümü tamamen kaybetmeden, bilinmeyen ormanların uzaklarında derin nefesler almaya, temiz hava soluyarak akıl sağlığımı yeniden kazanmaya başlayana kadar kaçtım.

İşe yaramadığını anlayınca pantolonumun cebinden küçük çakıyı aldım ve ellerim titredi. Kolumu iki kez kestim ve kan akmaya, derimden pislik gibi dökülmeye başladı, vücudumdan akan çöplerdi hepsi.

Şiddetli acının verdiği haz beni kendime getirdi, çılgınlığım büyük ölçüde azaldı ve yavaşça nefeslerim düzenli hale geldi.

Göğsümden vücuduma yayılan hoş bir his vardı, ancak vücudumun bu tür aşırı davranışlardan korkması gerekirken rahatlamış hissedecek şekilde tepki vermesinden şahsen hoşlanmadım.

Zhou'ya bir WeChat mesajı gönderdim, biri bana çarptı ve yaralarımı tedavi etmeye götürdü, doğum günü partisine gelemiyorum, yarın doğum günü hediyesi ile bunu telafi edeceğim.

Zhou Ge geçmiş olsun dileklerini iletti ve beni tekrar gitmeye zorlamadı.

Aniden bana çarpan kişiye biraz minnettar hissettim.

Sonunda kafamı yorduğumda, o “Voldemort” ile karşılaştığımı ve aynı göründüğü için yanlış defteri almış olabileceğim kafama dank etti.

Voldemort hakkında düşünmeye başladım ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu.

Sadece iki sokak lambası açıktı ve karanlıktı, parmaklarımı göremiyordum. Gözlüklerim olmadan çok hızlı doğrulmuştum ve oturduğum yere düşmüştüm, bu yüzden çarptığım kişiyi net olarak göremedim. Sinirle saçımı topladım ve kanın ve metalin tadını dudaklarımı ısırarak çıkardım, ancak böyle biraz kendime gelebildim.

Sakince masanın üzerindeki birkaç ilacı aldım, farklı vitamin şişeleri içerisindelerdi fakat aslında bipolar bozukluğu tedavi etmek için kullanılan çeşitli ilaçlardı ve onları tek avuçta yuttum.

Bunları genellikle yatağımın perdelerinin arkasına saklanarak alırdım ve biri sorduğunda onlara şişeleri gösterirdim.

O zaman gülümseyip “Chen Shuning, bu kadar sağlıklı olmanı beklemiyordum.” derlerdi.


Ben de onlara gülümserdim.




YAZAR NOTU :

Moralim bozukken yazdığım bir hikaye, bu hikayeyi okuduğunuz için çok teşekkür ederim.

Akıl hastalıkları ile Nevroz arasındaki ayrım: 

Akıl hastalığı esas olarak depresyon, bipolar bozukluk, histeri vb. içerir; bunlar çoğunlukla dış baskı ve içsel kişiliğin neden olduğu psikolojik ve zihinsel hastalıklardır. 

Başta insan nöronları olmak üzere nöropati, sinir dokusunun hasar görmesi ve kaybı, beyin hücresi fonksiyon bozukluğuna yol açar; bu, hücreler arasındaki bağlantının kopması ve bağlanamaması veya iletebilmesi ancak doğru hedefe başarılı bir şekilde iletememesi ile eşdeğerdir. İnsan vücudu için normal olan hareketleri etkiler. Felç, ALS vb. gibi. 

Burada aniden aklıma gelen bu tür hastalıklara dair bir bakış açısı eklemek istiyorum. Bipolar bozukluk, orijinal üç görüşünüzü ve kendi ahlaki yargılarınızı etkilemeyecektir. Duygusal hastalığınız, ahlakı veya yasaları ihlal etmek için kalkan olarak kullanılamaz.


  > 2. BÖLÜM